14 Temmuz 2011 Perşembe

Çocuklara Namaz İle Emredin


“-Çocuklarınız yedişer yaşlarını bitirince namaz ile emrediniz, onlar onar yaşlarını bitirmiş oldukları halde -namaz kılmazlarsa bunun üzerine kendilerini hafifce- dövünüz ve bu onar yaşdaki çocukların aralarını yataklarda ayırınız.” [A.İ.Hambel; Ebû Dâvud; Câmiussağîr]


Îzâh:

Ma’lûm olduğu üzere namaz, âkil ve bâliğ olan her müslüman için bir farz-ı ayındır. Mümeyyiz olarak yedi yaşını bitirmiş olan İslâm çocukları için de bâliğ oluncaya kadar namaz kılmaları mendûbdur, müstahsendir. Bunları namaza sevketmek ise velîleri üzerine bir vecîbedir. Çünki hayatlarına sebebiyyet verdiğimiz yavruların dinî, ahlâkî terbiyelerine dikkat etmek, onları namaz gibi kutsî vazîfelere alışdırmak, onların diyânet ve nezâhetle muttasıf bir halde yetişmelerine çalışmak bizim için mühim bir vazifedir. Velhasıl: namaz müslümanlıkda en büyük, en mültezem bir ibâdetdir. Namazın din-i İslâm’da ne kadar mühim ne kadar mukaddes bir ibâdet olduğunu bu hadîs-i şerif de pek güzel göstermektedir. Artık uyanmalı, bu gibi ibâdetleri birer azîm ni’met bilmeli, âile efrâdının dindâr, nezîh bir hayâta mâlik olarak yaşamalarını te’mîne çalışmalı, bunun hilâfına olan hareketlerden kaçınmalıdır.

[Hikmet Gonceleri, Ömer Nasûhi Bilmen, sh:308, Hadîs-i Şerîf:381]


12 Temmuz 2011 Salı

Mü'minden Başkasına Musâhib Olma...


“-Mü’minden başkasına musâhib olma, taamını da muttakîden başkası yemesin.” [A.İ.Hambel, Ebû Dâvud, Tirmizî, Câmiussağîr]


Îzâh:

Ma’lûmdur ki, insan kime mukârin olursa ona uyar, kim ile yer içerse onunla hemhâl olur. Sohbetlerin, ülfetlerin ruh üzerinde büyük te’sîri vardır. O halde insan dâimâ iyi zâtlar ile hemsohbet olmayı bir ni’met bilmelidir. Aksi takdirde ahlâk bozulur, diyânet zayıflaşır, şeref ve şân zevâle yüz tutar, hakîkî istikbâl söner gider.

[Hikmet Gonceleri, Ömer Nasûhi Bilmen, sh:259, Hadîs-i Şerîf:309]


musâhib=sözü sohbeti dinlenilir, bilgili sohbet arkadaşı


11 Temmuz 2011 Pazartesi

Ahde Riâyet Îmândandır


“-Şübhe yok ki, ahdin güzelliği, verilen söze, yapılan mukâveleye güzelce riâyet edilmesi îmândandır.” [Hakîm, Câmiussağîr]


Îzâh:

Ahd, söz verme, yemin etme, mukâvele yapma, bir şeye mürâcaatda bulunma gibi mânâlara gelir. Ahde riâyet, verilen sözde durmak; güzel dînî bir terbiyenin netîcesidir, insâniyyet muktezâsıdır. Bunun hilâfına hareket ise bu yüksek terbiyeden mahrûmiyyetin bir alâmetidir.

Binâenaleyh gerek fertler, gerek milletler yapmış oldukları ahde riâyetkâr olmalıdırlar.

[Hikmet Gonceleri, Ömer Nasûhi Bilmen, sh:89, Hadîs-i Şerîf:96]


27 Haziran 2011 Pazartesi

Yere Sürünen Elbise


Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)’dan rivâyet edilmişdir:

“-İzârın (şalvarın) topuklardan aşağı sarkan (ve yere sürünen) kısmı cehennemdedir.”

Mütercim:
Belden aşağı giyilen elbiseye izâr denilir. Böyle elbiseler yerlere sürünecek şekilde topuklardan aşağı sarkması, kibir ve azametden dolayı ise bu haramdır. Böyle bir maksad taşımıyorsa, temizliğe aykırı ve isrâf olacağından tenzîhen mekrûh sayılır.

[Zübdetü’l-Buhârî, Ömer Ziyauddîn Dağıstânî, sh:893, Hadîs-i Şerîf:1308]


26 Haziran 2011 Pazar

Mürtedin Tevbesi


İbn-i Mesûd (radıyallâhu anh) Hazretleri der ki:

Bir kimse Peygamber Sallallâhu Aleyhi ve Sellem Efendimiz’e sordu:

“-Yâ Rasûlallâh! Câhiliyyet zamânında, (İslâm’dan önce) yapmış olduğumuz günahlardan mes’ûl olacak mıyız?” 

Hazret-i Peygamber buna cevâben şöyle buyurdular:

“-İslâmda iyi olan kimse, câhiliyyet zamânında işlemiş olduğu günahlardan mes’ûl tutulmaz. Fakat İslâm’da kötü olan kimse, önceki ve sonraki kötülüklerinin cezasını çeker.”

Mütercim:
Bir kimse irtidâd etdikden sonra tekrar tevbe ederek İslâm dînine dönse, îmânı sahîh olur ve o günden itibâren müslüman sayılarak sahih amelleri makbul olur. İrtidâd halinde terk etmiş olduğu farzları kaza etmesi gerekmez. Ancak İslâm iken yapmış olduğu hac ibâdetini yeniden müslüman olmakla kazâ etmesi icâb eder.
İrtdâd eden kimseye, tevbe ederek imân etmesi teklif edilir ve varsa şübheleri giderilir. Tevbe edince kurtulur, değilse islâm idâresi tarafından öldürülmesi gerekir. Ancak irtidâd eden kimse kadın ise öldürülmez, habsedilir. Şâfiî mezhebinde kadın bakımından hükümde bir ayrılık yokdur.

[Zübdetü’l-Buhârî, Ömer Ziyauddîn Dağıstânî, sh:973, Hadîs-i Şerîf:1478]


25 Haziran 2011 Cumartesi

Lâ İlâhe İllallâh



Ebû Zer (Radıyallâhu Anh) Hazretleri der ki:

Peygamber Sallallâhu Aleyhu ve Sellem şöyle buyurdu:

“-Hiçbir kul yokdur ki, Lâ İlâhe İllallâh desin de sonra bu îmân üzere ölsün ve cennete girmesin (muhakkak o kimse cennete girer).”

Ben, “-zinâ etse de, hırsızlık yapsa da mı?” dedim.

Hazret-i Peygamber:

“-Zinâ da etse, hırsızlık da yapsa (girer).” buyurdu.

Ben yine: “-zinâ etse ve hırsızlık yapsa da mı?” dedim.

Hazret-i Peygamber:

“-Zinâ da etse, hırsızlık da yapsa.” buyurdu.

Ben tekrar: “-zinâ etse ve hırsızlık yapsa da mı?” dedim.

“-Zinâ da etse, hırsızlık da yapsa Ebû Zer’e rağmen (cennete girecekdir).” buyurdu.

Mütercim:
Ehl-i Sünnet inancına göre, bir mü’min îmânını kaybetmedikce, her ne kadar günah işlemiş olsa bile ebedî olarak cehemmemde kalmaz. Günah işlemiş olanlardan bir kısmı Allâh’ın mağfiretine uğrayarak azab çekmeksizin cennete girerler. Allâh dilediğini bağışlar; ancak kul hakları varsa onlar için cezâ vardır. Tevbe etmeksizin ölen bazı günah sâhibleri de azablarını çekdikden sonra yine cennete girerler. Kul hakları için ölmeden önce helallaşmak veya hakları ödemek gerekir.
Bununla beraber, Allâh dilerse hak sâhiblerini âhiretde memnûn ederek dilediği kullarını azâba uğratmadan cennete koyar.

[Zübdetü’l-Buhârî, Ömer Ziyauddîn Dağıstânî, sh:892, Hadîs-i Şerîf:1309]


24 Haziran 2011 Cuma

En Makbul Ve Sevimli Amel


İbn-i Mesûd (radıyallâhu anh)’dan rivâyet edilmişdir.

Ashâbdan biri:

“-Ey Allâh’ın Rasûlü! Allâh Teâlâ katında en makbûl ve en sevimli amel hangisidir?”

diye sordu. Peygamber Sallallâhu Aleyhi ve Sellem Efendimiz buna cevâben şöyle buyurdular:

“-Vaktinde kılınan namaz. Sonra ana-babaya itaat ve sonra Allâh yolunda cihad.”

[Zübdetü’l-Buhârî, Ömer Ziyauddîn Dağıstânî, sh:94, Hadîs-i Şerîf:183]


17 Haziran 2011 Cuma

Kadının Sefere Çıkışı

İbn-i Abbas (radıyallâhu anh)’dan rivâyet edilmişdir.

“Hiçbir erkek yabancı bir kadınla başbaşa kalmasın ve bir kadın da beraberinde bir mahremi (nikâh düşmeyecek şekilde yakın bir akrabası) bulunmadıkça asla sefere (üç günlük bir yolculuğa) çıkmasın.”

Sonra ahsâbdan bir adam ayağa kalkıb:

-Yâ Rasulullâh! Ben falanca savaşa çıkmak için yazıldım. Halbuki zevcem hacca gitmek için yola çıkdı. Ben nasıl hareket edeyim? dedi. Peygamber Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ona şu cevabı verdi:

“Git, zevcenle beraber haccet!”

Mütercim:

Bu Hadîs-i Şerîfe dayanarak Hanefî mezhebinde bir kadın hacca ancak kocası veya başka bir mahremi ile gidebilir. Şâfiî mezhebinde ise, yol güveni varsa emniyetli kadınlarla beraber bir kadının hacca gitmesi câizdir.

[Zübdetü’l-Buhârî, Ömer Ziyauddîn Dağıstânî, MÜSLÜMANLARA DUA BAHSİ, sh:525, Hadîs-i Şerîf:803]

16 Haziran 2011 Perşembe

Âlimler ve Câhiller


İbn-i Amr (radıyallâhu anh)’dan rivâyet edilmişdir.

“Allâh Teâlâ, ilmi onlara verdikden sonra onu çekib almaz. Lâkin âlimleri ilimleriyle beraber vefât etdirerek ilmi onlardan çeker alır. Geriye birtakım câhiller kalır. Bunlara dînî mes’eleler sorulur. Onlar da kedi görüşleriyle cevab verirler. Böylece hem başkalarını dalâlete düşürürler, hem de kendileri dalalete düşerler.”

[Zübdetü’l-Buhârî, Ömer Ziyauddîn Dağıstânî, KİTAB VE SÜNNETE SARILMAK BAHSİ, sh:993, Hadîs-i Şerîf: 1514]


15 Haziran 2011 Çarşamba

Hâlis Münâfık


Hazret-i Abdullâh bin Amr (radıyallâhu anh)’dan rivâyet edilmişdir:

“Dört şey kimde bulunursa hâlis münâfık odur; o dört şeyden yalnız birisi bulunursa, onu bırakıncaya kadar nifâkdan bir haslete sâhib bulunur:


Kendisine güvenildiği zaman bu güvene hıyânet eder.


Konuşduğu zaman yalan söyler.


Anlaşma yapdığı zaman arkadan vurur.


Bir kimse ile da’vâlaşdığı zaman hır çıkarır.”


[Zübdetü’l-Buhârî, Ömer Ziyauddîn Dağıstânî, İMAN BAHSİ, sh: 25, Hadîs-i Şerîf: 24]





3 Haziran 2011 Cuma

Hapşırınca Hamd Etmek


Hazret-i Enes (Radıyallâhu anh) der ki:

Peygamber sallallâhu Aleyhi ve Sellem’in huzurunda iki kişi aksırdılar. Hazret-i Peygamber bunlardan birine “Yerhamukallâh Allâh sana merhamet etsin” dedi; fakat diğerine söylemedi. Ashâb bunun hikmetini sorunca, onlara şu cevabı verdiler:
“Aksıran bu adam Allâh’a hamd etdi (Elhamdü Lillâh dedi). Öteki ise aksırınca Allâh’a hamd etmedi.”

(Bir kimse aksırınca “Elhamdü Lillâh” demelidir ve bunu söylemek müstehabdır. Bunu işitenlerden birinin veya birkaçının ona “Yerhamukallâh = Allâh sana merhamet etsin” diyerek dua etmeleri ve aksıranın da “Yehdînâ ve Yehdikümüllâh” diyerek karşılık vermesi müstehabdır.)

[Zübdetü’l-Buhârî, Ömer Ziyauddîn Dağıstânî, EDEB BAHSİ, sh: 917, Hadîs-i Şerîf: 1365]


Esnemek Şeytandandır


Hazret-i Ebû Hureyre (Radıyallâhu anh)den rivâyet edilmişdir:


“Âllâh Teâlâ aksırığı sever, esnemeyi sevmez. Bir kimse aksırır da Allâh’a hamd ederse, bunu duyan her müslümanın ona, “yerhamükallâh” demesi gerekir. Esnemeye gelince, o şeytandandır. İnsan gücü yetdiği kadar onu engellesin. İnsan esner de: “Hâh…” derse, şeytan ona güler.”

Mütercim:

Nezle hastalığı olmadığı bir zamanda sağlık ve neş’e halinde gelen aksırma uyarıcı ve ibâdete teşvîk edici bir işâret taşıdığından iyi bir şey’dir. Esnemek ise, usanma ve tenbellik alâmeti olduğu için iş ve ibâdetden insanı alıkoymakla Allâh katında mekruhdur. Şeytanın hoşlandığı bir şey’dir. Onun için bu iş şeytana nisbet edilmişdir. Yoksa her işin yaratıcısı Allâh’dır. Onun için bir kimse aksırdığı zaman Allâh’a hamd etmeli ve esnediği zaman da onu engellemek için ağzını kapamalı ve çirkin ses çıkmasını önlemelidir. Çünki esneyib de ağzı açarak “Hâ…” dedikce şeytan sevinir ve güler. Bir de böyle çirkin bir şekilde esnemek köpeğin hareketine benziyeceği cihetle, en güzel bir kıvâmda yaratılan insanın şekli değişmiş olur. Bu bakımdan da esnemek çirkin bir şey’dir.


[Zübdetü’l-Buhârî, Ömer Ziyauddîn Dağıstânî, EDEB BAHSİ, sh: 917-18, Hadîs-i Şerîf: 1366]


2 Haziran 2011 Perşembe

Cuma günü Oruc Tutmak


Hazret-i Peygamberin zevcelerinden Cüveyriye bint-i Hâris (Radıyallâhu anha) der ki:

Bir Cuma günü ben oruçlu iken Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem hücreme şeref verdi ve bana şöyle buyurdu:

“-Sen dün oruç tutmuş muydun?”

Ben de: “Hayır oruçlu değildim” dedim. Yine bana sordu:

“-Yarın oruç tutmak istiyor musun?”

Ben de: “Hayır, böyle bir niyetim yok” dedim. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

“-O halde orucunu boz, (yalnız Cuma günü oruç tutmak meşrû değildir).

Buyurdular. Ben de Cuma günü tutmakda olduğum orucumu bozdum.


MÜTERCİM:

İmâm-ı Şâfii Hazretleri bu hadîs-i Şerîfe dayanarak, orucu yalnız Cuma gününe tahsîs ederek bu günü oruç tutmanın mekruh olduğunu kabûl ediyor. Cumartesi ve Pazar günlerini de böyle oruca tahsîs etmek mekruhdur. Yahudi ve hıristiyanlara benzeme olmasın diye bu hükme varmışdır.
Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutmak ise müstehabdır, demişdir.

İmâm-ı A’zam Hazretlerine göre ise Cuma günü oruç tutmak mekruh değildir, tutulmaması daha iyidir.


[Zübdetü’l-Buhârî, Ömer Ziyauddîn Dağıstânî, ORUÇ BAHSİ, sh: 316, Hadîs-i Şerîf: 565]



28 Mayıs 2011 Cumartesi

Buna Güvenerek Gevşek Davranırlar


Hazret-i Enes (radıyallâhu anh)’dan rivâyet edilmişdir:

“Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem Hazretleri ile Muaz bin Cebel bir deve üzerinde, önde Rasûlullâh ve arkasında Muaz ibn-i Cebel giderlerken Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem Hazretleri buyurdu ki: “Yâ Muaz bin Cebel, yâ Muaz” (Muaz: “Emrindeyim yâ Rasûlallâh, buyur” dedikden sonra Peygamber şöyle buyurdu): “Yâ Muaz, her kim kalbinde tam bir bağlılıkla, Allâh’dan başka ibâdet edilecek bir varlık olmadığına ve Muhammed’in de Allâh’ın peygamberi olduğuna şehâdet ederse Cenâb-ı Allâh muhakkak sûretde (bu îmânı korudukca) ona Cehennem’i haram kılar.”
Sonra Muaz:
“- Ey Allâh’ın Rasûlü! Bu haberi Müslümanlara ileteyim de sevinsinler” dedi.
Peygamber Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
“- O zaman buna güvenerek gevşek davranırlar.”
Muaz ölürken, bu Hadîs-i Şerîfi gizli kalmaması için açıkladı.


[Zübdetü’l-Buhârî, Ömer Ziyauddîn Dağıstânî, İMAN BAHSİ, sh: 50, Hadîs-i Şerîf: 80]



Söylemediğim Bir Şey’


Hazret-i Seleme bin Akva (radıyallâhu anh)’dan rivâyet edilmişdir:

“Her kim söylemediğim bir şey’i bana atfederek söylese Cehennem’de oturacağı yeri hemen hazırlasın.”


[Zübdetü’l-Buhârî, Ömer Ziyauddîn Dağıstânî, İMAN BAHSİ, sh: 43, Hadîs-i Şerîf: 69]



Kalbde Zerre Mikdârı Hayır


Hazret-i Enes (radıyallâhu anh)’dan rivâyet edilmişdir:

“Her kim LÂ İLÂHE İLLALLÂH der ve kalbinde bir arpa tanesi ağırlığında hayır bulunursa, Cehennem’den çıkarılır. Her kim, kalbinde bir buğday tanesi ağırlığında hayır olur da LÂ İLÂHE İLLALLÂH derse, Cehennem’den çıkarılır. Kalbinde zerre mikdârı hayır olduğu halde LÂ İLÂHE İLLALLÂH diyen de, Cehennem’den çıkarılır.” (Ya’ni, zerre kadar kalbinde îmân olan mü’min ebedî olarak Cehennem’de kalmaz. Bir rivâyetde de hayır kelimesi yerine imân sözü kullanılmışdır.)


[Zübdetü’l-Buhârî, Ömer Ziyauddîn Dağıstânî, İMAN BAHSİ, sh: 28, Hadîs-i Şerîf: 30]




Din Kardeşliği


Enes (radıyallahu anh)’dan rivâyet edilmişdir.

“Hiçbiriniz, kendisi için istediği şeyi din kardeşi için de istemedikce îmân etmiş olamaz. (bunu yapmadıkca kâmil bir îmân ile mü’min olamaz)!”



[Zübdetü’l-Buhârî, Ömer Ziyauddîn Dağıstânî, İMAN BAHSİ, sh:18, Hadîs-i Şerîf: 7]



25 Mayıs 2011 Çarşamba

Daha Fazîletli Amel


Hazret-i Ebû Hureyre (radıyallâhu anh)’dan rivâyet edilmişdir:

“Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Selleme: Hangi amel daha fazîletlidir? diye sorulunca, “Allâhu Teâlâ’ya ve O’nun Peygamberine îmân etmek”, buyurdular. Sonra hangisi diye sorulunca: “Allâh yolunda (tevhid kelimesini yüceltib hâkim kılmak için) cihâd etmek” buyurdular. Sonra hangisi? diye sorulunca: “Makbûl bir hac”, buyurdular.”


[Zübdetü’l-Buhârî, Ömer Ziyauddîn Dağıstânî, İMAN BAHSİ, sh: 22, Hadîs-i Şerîf: 18]



Münâfığın Üç Alâmeti


Ebu Hureyre (radıyallahu anh)’dan rivâyet edilmişdir.

Münâfığın alâmeti üçdür. Konuşduğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman cayar, kendisine emniyet olduğu veya emânet bırakıldığı zaman hıyânet eder.”


[Zübdetü’l-Buhârî, Ömer Ziyauddîn Dağıstânî, İMAN BAHSİ, sh:25, Hadîs-i Şerîf: 23]



Peygamber Sevgisi



Hazret-i Ebû Hureyre (radıyallahu anh)’dan rivâyet edilmişdir.


“Bütün benliğime sâhib olan Allah Teâlâ’ya yemîn ederim ki, ben herhangi birinize, babasından ve çocuklarından daha ziyâde sevgili olmadıkca (kâmil bir) mü’min olamaz.”




[Zübdetü’l-Buhârî, Ömer Ziyauddîn Dağıstânî,  ÎMÂN BAHSİ, sh: 18, Hadîs-i Şerîf: 8]